30 Aralık 2015 Çarşamba

Escrima (Kali)

Escrima, 1500’lerde ortaya çıktığı düşünülen Filipin kökenli bir savaş ve savunma sanatıdır. “Kali” olarak da bilinir. Genel olarak sopa kullanılan bu sanatta sopaya karşı sopa ve sopaya karşı boş el çalışmaları ile çift sopa çalışmaları vardır.


Bunun yanı sıra, günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz aletli saldırılara karşı (bıçak, silah, kesici aletler vs.) kendimizi nasıl savunabileceğimiz konusunda antrenman programları mevcuttur.


 Ayrıca, geliştirilen stratejiler sonucunda, hayatımızda sıkça kullandığımız eşyalar (anahtar, su şişesi, çanta, cep telefonu, kalem vs.) vasıtasıyla pratik bir şekilde savunma ve saldırı yapma eğitim programları öğretilir.

Kısacası, Escrima’da önemli olan hangi malzemeyi nerde ve nasıl kullanabileceğimizin öğrenilmesidir; herhangi bir saldırı geldiğinde en kısa zamanda kendimizi korumayı başarmak ve saldırganı etkisiz hale getirmek temel amaçtır

28 Aralık 2015 Pazartesi

Binicilik

Binicilik, kısaca ata binme becerisidir. Binicilik; atı iyi durumda kullanma sanatı olup bu iyi durum, atı tam yerinde, sakin, zamanında, güven içinde ve olabildiğince işe uygun kuvvet sarf ettirerek kullanma becerisidir. Biniciliğin tarihi çok eski zamanlara kadar uzanır.


Binicilik sporunun ilk izlerine, tarihte ilk Türk devleti olarak bilinen ve Çin’de yaşamış olan Chou “Çu” sülalesinin hâkimiyeti döneminde rastlanmaktadır. Türk asıllı imparator Hiao’dan (M.Ö. 900) söz eden kronikler, kendisinin mükemmel bir at ustası (binici) olduğunu yazmaktadırlar.Ata ilk binen kavim Türklerdir ve atlar ilk kez Türkler tarafından ehlileştirilmiştir.
Binicilik tarihine damgasını vuranlar, belki de savaşlarda önemli rol oynayan, süvari de denen atlı askerlerdir. İlk süvari birliklerini MÖ 2600'de Çinlilerin kurdukları bilinmektedir. Çinliler ata binmeyi M.Ö. 3. yy.da Hunlardan öğrenmişlerdir. Ancak binicilikte asıl gelişme, 5. yüzyılda eyerin bulunmasından sonra gerçekleşmiştir. Daha önceleri çıplak atın sırtına binilir ya da atın sırtına bir kilim ve battaniye atılarak oturulurdu.
Günümüzde askeri amaçlı binicilik gerilerken, spor amaçlı binicilik önem kazanmıştır. Binicilikte başlıca iki biçim vardır: İngiliz biniciliğive Batı biniciliği. İngiliz biniciliği spor amacıyla yapılan biniciliktir. Batı biniciliği ise Amerika kıtalarında kovboy denen sığır çobanlarına özgü biniciliktir. Kovboylar, uzun üzengili ağır eyerler kullanır ve bacakları düz duracak biçimde ata binerler. İngiliz biniciliği ise, binicinin güvenliğini, binicinin atı denetimini ve atın rahatlığını dikkate alan bir anlayışa dayanır.

Çocukların ata binmeyi öğrenmelerinin en iyi yolu, genellikle boylarına uygun, yere sağlam basan midillilere binmektir.

27 Aralık 2015 Pazar

Olive Kitteridge /mini dizi/

Olive kitteridge yakın zamanda izlediğim en harika şeydi.Olive Kitteridge romandan uyarlanmış bir mini dizi,mini dizi olması biraz damakta tat bırakıyor ama yakın zamanda izlediğim en iyi diziydi.Amerikanın Maine eyaletinde çekilen dizi 2015 Emmy ödül töreninde en iyi mini dizi senaryosu dalında ödül almıştır.ABD'nin önde gelen, paralı televizyon kanal grubudu. HBO, HBO 2HBO Comedy, HBO Family, HBO LatinoHBO SignatureHBO Zone ve HBO HD kanalları bu gruba ait kanallardır. Kablolu televizyondan ya da uydudan para ile abone olduktan sonra izlenebilmektedir.Bu klanal bağlantısıyla piyasaya çıktığı için çok ses getirdi.













25 Aralık 2015 Cuma

Bugünümzde ve dünümüzde kahve

Günümüzde
Günümüzde kahve, 20 milyondan fazla kişiyi istihdam eden çok geniş çaplı bir endüstridir. Bu, dünya çapında dolarla ticareti yapılan petrolden sonraki ikinci üründür. Kahve, her yıl 400 milyar kupanın üzerinde tüketilen dünyanın en popüler içeceğidir. Eğer hayal edebilirseniz, Brazilya'da 5 milyonun üzerinde kişi, 3 milyonun üzerindeki kahve bitkisini yetiştirmek ve hasat etmek üzerine çalışmaktadır.
Günümüzde, güzel kahveyi, özel kahveyi ve kahve barlarını Londra'dan Sidney'e, Grönland'dan Tierra del Fuego'ya kadar dünyadaki her önemli şehirinde bulmak mümkün.

Kahve, gelişmekte olan birçok ülkenin ekonomileri ve politikaları için çok önemlidir; dünyadaki az gelişmiş ülkelerin birçoğu için kahve ihraç etmek dış ticaret kazançlarının önemli bir kısmı oluşturur, kimi zaman bu oran %80'in üzerine çıkar. ? Kahve, gelecekte teslim edilmek üzere alınan veya satılan, ticareti yapılan bir üründür, en önemlisi Londra ve New York'dur.

Kahvenin tarihi
Kahvenin ilk ne zaman keşfedildiği ve bir fincan gerçek kahvenin ilk ne zaman içildiği bilinmiyor. Birçok farklı efsane var, fakat Orta Çağın başlarında kahvenin kullanıldığına dair kesin yazılmış kaynak yada kanıt yok. Homeros ve bazı Arap efsaneleri, uyarıcı etkisi olan, gizemli, siyah ve acı bir içecekten söz eder fakat bu gerçek kahveyse bile emin olunamıyor... Kahve, büyük ihtimalle, Etiyopya'da ortaya çıktı, kuzeyden Mısır'a ve antik Yunanistan'a, güneyden de Arap yarımadasına yayıldı.
Efsaneler
Kahvenin kaynağı ve nasıl keşfediği ile ilgili çok sayıda farklı efsane var.
En yaygın efsane, çoban Kaldi, M.S. 600-800 tarihlerinde, Doğu Afrikada, bir gece dağın yamacında hayvanlarına bakarken (modern zamanda Etiyopyadaki gibi) hayvanlarının tuhaf davrandığını farketti. Bunu incelediğinde, onların, çalılıkların yanındaki kırmızı meyveleri yediğine karar verdi. Bunun sonucunda onlar, uyanık kalıyordu, tüm gece, yaşlı keçiler bile etrafta hoplayıp zıplıyordu. Merakla, keçi çobanı, meyvelerden biraz topladı ve tatdı. Bunların kendisini güçlendirdiğini ve daha uyanık tuttuğunu buldu.
Bu esnada manastırın yakınından bir keşiş geçiyordu. Çoban, ona keçilerden bahsetti ve keşiş bu bitkiyi göstermesini istedi. Kaldi, keşişe, grimsi ağaç kabuğu ve parlak yaprakları olan, incecik dallarının üzerinde, yapraklarının alt kısmında, küçük beyaz çiçek demetleriyle karışmış, bazıları yeşil, daha olgun olanları sarı renkte ve diğerleri kiraz renginde ve büyüklüğü, şekli ile tam olgunluğa erişmiş meyve salkımları bulunan, ufak, güzel bir çalı gösterdi.

Bu meyvelerin etkisini denemek isteyen keşiş, onlardan bir miktarını toz halinde ezdi ve içecek yapmak için kaynamış suyu üzerine döktü. Bu ilk fincan kahve oldu ancak bu çok uzun sürmedi, her nasılsa, kahve ilk defa kavruldu. İçeceğin etkisi onu tamamen uyanık yaptı ancak onun zihinsel yeteneklerini etkilemedi, keşiş, bu yeni keşfinin ona ve keşiş dostlarına, uzun saatler süren duaları sırasında uyanık kalmalarına yardım edebileceğini düşündü ve bunu manastırına götürdü. Kahve daha sonra manastırdan manastıra yayıldı ve böylelikle daha istenilir hale geldi ve cennetten melekler tarafından inananlara getirilen tanrısal bir hediye sayıldı.
Bu efsane muhtemelen Avrupa kaynaklıdır, çünkü Arap kahve geleneğinde yada efsanelerinde benzer bir hikaye yoktur. En eski yazılı kaynak 1671 zamanında, “Roma Doğu dilleri” profesörü olan, Antoine Faustus Nairon tarafından yazılmıştır.
Arap literatüründe, kahvenin kaynağına dair birçok farklı efsane var. En bilineni, Baş melek Cebrail'in, (Hz.) Muhammed'e, ona daha fazla güç ve dayanıklık vermesi için kahve sunmasıdır.
Diğer bir ünlü Arap efsanesine göre, 1258'lerde Şeyh Ömer'in, Moha limanı şehrine girmesi yasaktı. Gezileri sırasında, bazı meyveler topladılar ve suda kaynattılar. Hazırladıkları içki birdenbire onlara güç verdi ve sihirli meyvelerin hikayesi Moha limanındaki cüzzamlı koloniye yayıldı. Kahve cüzzamlıları iyileştirdi ve Seyh Ömer Moha limanına kahraman olarak döndü.
Araplar
Kahvenin nerede ve kimin tarafından keşfedildiği hala bilinmiyor, kahve bitkileri Afrika'da ortaya çıktı, Yemen, Arabistan ve Mısır'a yayıldı, muazzam şekilde gelişti ve populer günlük hayata girdi. Yabani kahve, bugün halen Etiyopya'da bulunmaktadır. Yemen'in büyük limanı, adı kahve ile eş anlamlı olan Moha (şimdi Al Mukha), kahve ticaretinin merkezi haline geldi. Kahve, 15. yüzyıldan hatta muhtemelen bundan çok daha önceden beri, Yemen'de yetiştirilmektedir.
Başta, Yemen'in otoriteleri, kahve içilmesini desteklediler, bunun, tomurcukları ve yaprakları uyarıcı olarak çiğnenen ve aşırı yan etkisi olan Kat'a nazaran daha iyi olduğu düşünüldü. İlk kahvehane, Mekke'de açıldı, bunlara 'kaveh kanes' deniliyordu. Bunlar, hızla Arap dünyasına yayıldı ve satranç oynanan, dedikodu paylaşılan, şarkı söylenip dans edilen ve müzik yapılan, başarılı yerler haline geldi. Konforlu dekore edildiler ve herbiri kendine özgü karaktere sahipti. Kahvehaneye benzer hiçbir şey daha önce var olmadı: toplum ve ticaretin, rahat ortamda yönetilebildiği ve kahve fiyatları ile herkesin gidebildiği bir yerdi.
Arap kahvehaneleri, daha sonra, politik aktivitelerin merkezi haline geldiğinden yasaklandı (ilk olarak 1511'de Mekke'de). Kahve ve kahvehaneler, birkaç on yıl içnde birçok kez yasaklandı fakat yeniden ortaya çıktılar. Sonunda, kahvehanelere ve kahveye vergi koyularak, çözüm bulundu.

Araplar kahvelerini, bütün meyvayı, uzun süre, suda kaynatarak hazırladılar. Sonucunda oluşan içeceğe, meyvenin tatlı dış tabakasının ismi olan ‘qishr' denildi. Kahve çekirdekleri, muhtemelen, ilk olarak 16. yüzyılın başında, Türkiye'de kavruldu. 16. yüzyıl boyunca, kahve içecekleri bulunuyordu, İtalyan botanikçi Prosper Alpinus tarafından,1592'deki Mısır gezisinde, kaydedildi.
16. yüzyılın sonunda, siyah kahve, tüm Arap dünyasına yayıldı ve en popüler içecek oldu.
Avupada kahve
Kahve çekirdeğinin ilk tanımı, 1574' de ünlü Hollandalı botanikçi Carolus Clusius (aynı zamanda laleyi Avrupa'ya götürdü) tarafından yazıldı. Clusius, kahve çekirdeklerinin Mısır'da İskenderiye'den geldiğini bilen bazı İtalyan meslektaşlarından çekirdekler hakkında bilgi aldı.


Kahve ağacı (O. Dapper, Beschrijving van Asië, Amsterdam 1680, p. 62) (Kaynak)
1582'de Alman Leonart Rauwulf, Amsterdam'dan, Levant'a yaptığı gezilerini yayınladı. O, Avrupa'da ilk defa, Arap kahve içme geleneğini ve Arap kahvehanelerinin var oluşunu anlattı. 1592'de, Avrupa'da, Venedik'de, yukarda bahsedilen Prosper Alpinus tarafından, kahve ağacının ilk resmi yayınlandı.
Hollandalı Doğu Hindistan Şirketi (VOC), 1616'da Moha limanından ticarete başladı ve 17. yüzyılın ilk yarısı boyunca, Hollanda, Arap dünyası ve Asya ile kahve ticareti yaptı. O dönemde, Avrupa'da kahve talebi yoktu.

17. yüzyılın başlarında, kahve, Viyanalı tüccarlar tarafından Avrupa'ya ithal edildi. Başta kahve, limonata satıcıları tarafından satıldı, tıbbi özelliklerinin olduğuna inanılırdı. Avrupa'daki ilk kahvehane, 1683'de Viyana'da açıldı, en ünlüsü olan Caffe Florian, Piazza San Marco'da 1720'de açıldı. Burası günümüzde halen açık.
17. yüzyılın sonlarında kahvehaneler Avrupa'nın her yerine yayıldı ve Hollandalı, İngiliz ve Fransızlar, farklı Arap limanlarından kahve ticareti yapmaya başladılar.
O zaman, bütün kahveler Arap ülkelerinden ithal edilirdi, çünkü verimli kahve çekirdeklerini satmak yada ticaretini yapmak yasaktı. Yeşil çekirdekler (dış kabuklar olmayan meyveler) yada kavrulmuş çekirdekler verimsizdir.
17. yüzyılın başlarında, ilerleyen Avrupalı botanistler, kahve bitkisini, satmak için değil bilimsel amaçlar için almaya çalıştılar. Yalnız, 1690'lara gelindiğinde, kahve, Avrupa'da çok popüler oldu ve Arap ülkeleriyle olan politik problemler kahve ithalatını tehdit etti, farklı Avrupa ülkeleri, kahve bitkisini, ticaret amaçlı almaya çalıştı.
Hollanda kahvesi tüm dünyayı fethetti
Canlı kahve ağacını yada çekirdeğini elde etme yarışı, sonunda Hollandalılar tarafından kazanıldı. Hollandalı Doğu Hindistan Şirketi'nin(VOC) bulunduğu Malabar'da (Hindistan) çok benzer kahve bitkileri buldular. Kahve bitkileri, 1696'da Hollandalı Malabar valisi tarafından Batavia'daki (şimdiki Jakarta, Endonezya) arkadaşlarına ve meslektaşlarına gönderildi. 1699'da bitkiler yok olmak üzereydi fakat 1704'de bitkiler çok güzel büyümeye başladı, vali, elde ettiği tohumları ticari amaçla, Java'da ekmeye başladı. Yaklaşık bir asırdan beri kahve ticareti yapan VOC, aynı zamanda, bitkileri nasıl ve nerede yetiştirileceği ile ilgili bilgiyi toplamıştı.
1711'de, 450 kg civarındaki ilk kahve, Java'dan Avrupa'ya ihraç edildi. On yıl sonra, ihraç edilen miktar 60.000 kg'a çıktı.
1706'da, ilk canlı bitki Batavia'dan Amsterdam başkanına hediye olarak gönderildi. Başkan, bitkiyi yerel botanik bahçesindeki serada yetiştirmeye çalıştı. 1713'de ilk Avrupalı kahve bu tek ağaçtan toplandı. 1711 ve 1724 arasında, Amsterdam bahçesi, diğer birçok Avrupalı botanik bahçelerine kahve ağacı sattı ve 1714'de Amsterdam şehri, kahve ağacını, Avrupa'nın o zamanki en güçlü Kralı olan Fransız Kral XIV. Louis'e armağan etti. Ağaç, Jardin des Plantes' e dikildi, turistleri cezbeden ünlü bir ağaç haline geldi.
Bu bitkinin tohumları, Fransız adası olan Karayib'deki Martinik'e ve oradan sonra Güney Amerika'nın diğer yerlerine ihraç edildi. Ağacı Yeni Dünya'ya ihraç edenler yalnız Fransızlar değil, aynı zamanda Hollandalılar, 1712'nin başlarında, Güney Amerika'daki sömürgesi Surinam'da kahve yetiştirdi. 1718'de Surinam kahvesi Hollanda'ya ithal edildi. Martinik'deki ilk mahsül 1726'de ihraç edildi.
1715'de kahve, Surinam'a çok benzer olan Haiti ile tanıştı. 1727'de kahve Kuzey Brazilya'da yetiştirilmeye başladı, fakat kötü hava koşulları mahsülü aşamalı olarak değiştirdi, ilk Rio de Janeirove son olarak (1800-1850) San Paolo eyaletinde ve Minas'da kahve ideal ortamını buldu.
1730'da İngilizler, Jamaika'yı kahve ile tanıştırdılar, günümüzdeki en ünlü ve pahalı kahve Blue Mountain'de yetiştirildi. 1825'de, Havaii ilk defa kahve yetiştirdi, burada sadece US kahvesi üretildi. 19. yüzyılda kahve Afrika'daki Avrupa'nın sömürgelerine (yeniden) tanıştırıldı.
19. yüzyıl ortalarına kadar, dışarıda yetiştirilen çoğu kahve, 1699'da Jakarta'daki Hollandalı tarafından ithal edilip yetiştirilen birkaç tohum, Arap kaynaklıdır.
Ticaret
1711'de Amsterdam'da ilk kahve ticareti yapıldı, 1,39 gulden her pound (500g) için, gelir sağladı toplamda çok fazla o zaman için. Bu kahveyi çok karlı yaptı ve 1725'de 1,3 milyon kilo kahve sadece Hollandaya ithal edilmiştir.
En başta kahve, Hollandalılar tarafından Hindistan'dan ve daha küçük kısmı Surinam ve Seylon (Sri Lanka) ithal edildi fakat yüzyılın sonunda kahvenin çoğu Surinam'dan geldi. 18. yüzyıl boyunca, uluslararası kahve ticaretinin kurallarını Hollandalılar belirledi, başlıca rakibi olan İngilizlerin ana ticareti çay üzerinedir.19. yüzyılın sonlarında, kahve ticaretini temel olarak Fransız tüccarlar gerçekleştirmeye başladı. 19. yüzyılda, Hollandalılardan Sri Lanka'yı alan İngilizler, oradaki kahve üretimini arttırdı ve ana ithalatçılardan bir haline geldi.
18. yüzyılın sonunda, tüm Avrupa'da fiyat çok fazla düştü, kahve toplumun her kesiminde, daha iyi hissetmek için içilen günlük bir içecek haline geldi.
Kahve, halen Moha limanından ithal edilmektedir ve 18. yüzyılın sonlarında Yemen kahvesi, çok pahalı olmaya başlamıştı. Amsterdam'da kahve borsasında (o zamanki ana kahve borsası Avrupa'da) 1774'de Yemen kahvesi 14,5 stuivers/pound gelir getirdi, bununla beraber Java kahvesi 10,75 stuivers ve Güney Amerika kahvesi (Martinik, Surinam) 6 stuivers civarındaydı. Karşılaştırmada, çay aynı zamanda 18-60 stuivers/pound gelir getirdi. Buna göre, bir stuiver 1/20 florine eşit, 65 yıl bocunca olan enflasyon hesaba katılmadan, kahve fiyatları başlangıçda 1,39 guilder/pound'dan 0,30 guilder/pound'a düşmüştür, (fiyat listesi aşağıda)

Avrupa'daki kahvehaneler
Kahvehanelerin kaynağı Arap dünyasıdır, fakat Avrupalılar tarafından kolayca benimsendi. Fikir Avrupa'da hızla yayıldı ve evler entellektüel paylaşımın merkezi oldu. Avrupadaki birçok büyük zekalar bu içeceği kullandı ve açık oturum, bir sıçrama tahtası olarak düşünceyi veya yaratıcılığı yükseltti. İngiltere'deki ilk kahvehane 1650'de Oxford'da kuruldu, müşterileri yalnız yabancılar ve Doğu'yu gezmiş İngilizlerdi. Kahve o zamana kadar Venedik üzerinden yada diğer ticari limanlardan ticareti yapılırdı, kahvehanelerin ihtiyacını karşılamak çok güçtü. Buna rağmen kahvehaneler Amsterdam'da (1663), Marsilya'da (1671), Paris'de (1672), Hamburg'da (1677), Viyana'da (1685) and Prag'da (1696) ortaya çıktı. Kahvehanelerin o dönemde toplumda çok önemli bir rolü yoktu, tersine, birçok şehirde kahvehanelerin bulunması doğrudan suç oranından anlaşılırdı.
Birçok ülkedeki hükümetler alkol ve tütünle birlikte kahveden de ek vergi aldı. Bu birçok kahvehanedeki durumu düzeltmedi ve çoğu kapandı.

Durum 18. yüzyılın başlarında, kahve tedarikçileri daha güvenilir hale gelince ve kahve ucuzlayınca zorlukla değiştirildi. Kahvehaneler artık yalnızca öğrencileri, yabancıları ve sıradan insanları çekmedi, fakat çok daha zengin insanlar kahvehaneler ile ilgilenmeye başladı. Kahvehaneler çok lüks mekanlar haline geldi ve ayrıca (yerel) politikacıların da ilgisini çekti. İngiltere'de kahvehaneler kapalı kulüpler içinde gelişti, ve halen mevcut.
18. yüzyılın ortalarında, çok daha fazla kahvehane açıldı ve büyük şehirler düzinelerce kahvehaneleri ile övündüler.
Kahvehaneler genelde erkekler tarafından ziyaret edilirdi, yalnız servis yapmak üzere bayanlar bulunurdu. Paris'de kadınlar yazın açık hava pavyonuna kahve içtiler bu uygulamayı diğer şehirler takip etti.
Evde kahve, yalnız çok zengin olan ve kendi kahvesini ithal etmeye gücü yeten kişilerce yapılırdı. Kahve (ve çay) aynı şekilde pahalı olan ithal porselen kupalarda içilmeye çok uygundur. Eve gelen birine kahve ikram etmek 17. yüzyılda servetin göstergesi sayılırdı. Kahve daha yaygın hale gelmeye başladığında kahvehaneler daha fazla moda oldu, kahve ikram etmek artık servetin göstergesi değildi. Kahve, 18. yüzyılın başında Batı ve Güney Avrupa şehirlerindeki sıradan dükkanlarda herkes için ulaşılabilir oldu. Uzun ticaret yoluna bağlı olarak Avrupa'nın heryerinde alışıldık olması birkaç on yıl sürdü.
Amerika'da kahve
Kahve, 17.yüzyılda İngilizler tarafından Kuzey Amerikalı sömürgelerine bir içecek olarak tanıtıldı. İlk kaynağa göre Kuzey Amerika'da 1668'den beri kahve içilmekte ve 1680'ler ve 90'larda, New York, Philadelphia, Boston ve diğer şehirlerde kahvehaneler açıldı. 1773'deki “Boston Tea Party ”, ‘Green Dragon' adında bir kahvehanede düzenlendi. Aynı zamanda, günümüzün finans alanı Wall Street olarak bilinen, New York Menkul Değerler Borsası ve New York Bankası kahvehanelerde başladı.
İngiliz kraliyeti tarafından çaydan alınan aşırı vergiyi protesto etmek için, kahve, Kıtasal Kongre'de, Birleşik Devletler'in ulusal içeceği olarak ilan edildi.
Günümüzde Amerika kahvenin dünyadaki en büyük tüketicisidir.
İcatlar
Yüzyıllardır kahve, kahve parçacıkları ile suyu kaynatarak hazırlandı. Kahve parçacıkları dibe çöker ve kahve servis edilir.
1822'de kahve yapımında yeni bir yolla tanışıldı, espresso. Espresso, özünü 1822'de, Fransa'da ilk ilkel espresso makinesinin geliştirilmesi ile buldu. 1933'de İtalyan Ernest İlly, ilk otomatik espresso makinesini icat etti. Bununla birlikte günümüzün modern espresso makinesi, İtalyan Achilles Gaggia tarafından 1946'da yapıldı. Gaggia, bir yay ile güçlendirilmiş manivela sistemi kullanarak, yüksek basınçlı kahve makinesini icat etti. İlk pompalı espresso makinesi 1960'da Faema şirketi tarafından üretildi. Bu sırada espresso İtalyanların hayatlarının ve kültürlerinin bir parçası haline geldi, İtalya'da şimdilik 200,000'in üzerinde espresso barı bulunmakta.

Diğer bir temel gelişme, Alman, Dresden'li bir ev hanımı olan Melitta Bentz'in ilk kahve filtresini icat etmesiyle gerçekleşti. Bentz, tamamen kaynatmanın neden olduğu acılık olmadan, mükemmel bir kahve yapmak için bir yol arıyordu. Melitta Bentz, filtre kahve yapmak için bir yol bulmaya karar verdi, kaynamış suyu öğütülmüş kahvenin üzerine döktü ve tüm taneciklerini uzaklaştırarak filtre edilmiş sıvıyı elde etti. Melitta Bentz, başka materyaller de denedi, en sonunda oğlunun okulda kullandığı kurutma kağıdının en iyi sonucu verdiğini buldu. Yuvarlak bir parça kesti kurutma kağıdından ve metal kupanın içine yerleştirdi.
20 Haziran 1908'de kahve filtresi ve filtre kağıdı patentlendi. 15 Aralık 1908'de, Melitta Bentz ve kocası Hugo, Melitta Bentz Şirketi'ni kurdu. Bir sonraki yıl Almanya'daki Leipziger fuarında1200 kahve filtresi sattı. Ayrıca Mellitta Bentz Şirketi 1937'de filtre yatağının ve 1962'de vakum paketlemenin patentini aldı.

1901'de sadece sıcak su eklenen “çabuk” kahveler, Japon Amerikalı kimyager Satori Kato tarafından Şikago'da keşfedildi. 1906'da, İngiliz kimyager George Constant Washington, ilk seri üretim çabuk kahveyi icat etti. Washington, Guatemala'da yaşıyordu ve bir anda cam kahve sürahisinin üzerindeki kurutulmuş kahveleri inceledi, deneyinden sonra "Red E Coffee" etiket ismi olan çabuk kahve yarattı ve ilk 1909'da pazarladı. 1938'de İsviçreli şirket Nestlé, Nescafe'yi yada dondurulmuş-kurutulmuş çabuk kahveyi tanıttı. Çabuk kahve Amerikan askerleriyle birlikte 2. Dünya Savaşı sırasında çok popüler oldu ; bir yıl için, U.S. Nescafé' bitkilerinin tüm ürünü (bir milyon kasanın tamamı) askerlere gönderildi.
  
Kafeinsiz kahve, 1906'da Almanya'daki Coffee Hag şirketi tarafından tanıtıldı (kafeinsiz kahve kısmına bakınız ).
20. yüzyıl süresice birçok küçük buluş kahve yapma yöntemlerini değiştirdi fakat bunların hepsinin temelinde ‘geleneksel' filtre yada espresso makinası bulunmaktadır. En yeni teknolojik gelişme 2001'de gerçekleşti, Philips ve Douwe Egberts (Sara Lee) Avrupa'ya kahve torbalarını tanıttı. Bu iki fincan kahveyi çok hızlı ve çok az köpükle yapmayı sağladı. Diğer şirketler de onları takip etti.

23 Aralık 2015 Çarşamba

Sıradışı billboard tasarımları

Ülkemizdeki sıradan billboard anlayışı dışında dünyada çok farklı ve yaratıcı tasarımları varlığından haberdar etme amaçlı bir post paylaşmaktayım bu örenkleri resimlerle anlatmak istiyorum.













Bunlar benim en beğendiklerimin içersinden seçtiklerim bu örneklere yüzlercesini daha eklerim umarım ülkemizde de böyle sıradışı işler görürüz.

20 Aralık 2015 Pazar

Okçuluk

Okçuluk
Okçuluk. Kökeni insanoğlunun avcılık günlerine dayanan, oku bir yay aracılığıyla hedefe göndermeyi amaçlayan spor dalı. Okçuluk ilk kez1904 Yaz Olimpiyatları'nda olimpik programa alınmış, 1972'den beri aralıksız olarak programlarda yer almaktadır. Bu branşta ilk dönemlerdeFransa, Belçika ve Büyük Britanya söz sahibiyken, daha sonraki dönemlerde ABD, Rusya, İskandinav ülkeleri, İtalya ve Kore bu ülkeleri izlemiştir. 1931'de kurulan ve halen 140 ülkenin üye olduğu Uluslararası Okçuluk Federasyonu (FITA - Fédération Internationale de Tir a l'Arc) okçuluk dalında en büyük otoritedir.

Kendi bildiğim kadar size okçuluğun püf noktalarını aktarmak isterim
DURUŞ
Günümüzde kullanılan 2 çeşit yaygın duruş stili bulunmaktadır.
A-) KLASİK / KARE DURUŞ
En yaygın kullanılan duruştur. Bu duruşta ayaklar omuz genişliğinde hedefe dikey olarak durulur. Sporcunun ayakları omuz genişliğinde açık,  ayaklar çizgiye paralel vücut dik (düz) ve hedefe 90 derecelik açıyla durmalıdır.
B- ) AÇIK DURUS
Bu duruşta ayaklar omuz genişliğinde hedefe dikey olarak durulur. Sporcunun ayakları omuz genişliğinde açık,  ayaklar çizgiye paralel vücut dik (düz) ve hedefe yaklaşık 45 derecelik açıyla durmalıdır.
Sporcunun ayakları atış çizgisinin her iki yanında, dik durmalıdır. Okçu hedefe her zaman dikey (90 derece) durmalıdır. Ayaklar omuz genişliği kadar açık olmalı ve vücut ağırlığı her iki ayakta ve ayağın topuğu ile parmak uçları eşit olmalıdır. Bu vücudu sabit tutacak ve denge sağlayacaktır. Atışlar sırasında vücut pozisyonu mümkün olduğunca ağırlık merkezi değişmeden veya vücut eğilmeden sabit kalmalıdır.
DERS
TUTUŞ (KİRİŞ KAVRAMA) VE ELİN KABZAYA OTURTULMASI
TUTUŞ
Kirişi tutmak için işaret, orta ve yüzük parmağı kullanılır. İşaret parmağı okun ve arkalık noktasının üstüne(ok takılan yer) orta ve yüzük parmaklarında okun altında olması gerekir. Kesinlikle parmaklarla oka temas edilmez. Parmakların birinci boğumuyla kiriş iyice kavranır. Baş parmak ve serçe parmaklar birbirine birleştirilir veya serbest bırakılır.
ELİN KABZAYA OTURTULMASI
Yay, kabzanın ortasını işaret parmağınız ile başparmağınızın arasına, yukarıda gösterildiği gibi, kabzayı tutan elinizin ortasına gelecek şekilde yerleştirilir. Çekiş esnasında baskı başparmaktaki kasın üzerine alınmalı ve direk olarak bileğe verilmelidir. Başparmak ve diğer parmaklar gevşek kalmalıdır. Eğer parmak veya yay askısı kullanılmıyorsa, parmak uçları yaya dokunana kadar yayın etrafında kıvrılmalıdır. Bu serbest bırakış anında yayın elden düşmesini engelleyecektir. Yayı kavramada tutarlı bir el pozisyonu gerekmektedir.
DERS
 ÇEKİŞ VE ÇENE POZİSYON
Yayı tutan kolunuzu, kol pozisyonunu kurmak için kabzaya doğru itiniz, sonra yayı tutan kolunuzu yukarı kaldırarak geriye çekiniz, taki yukarıdaki resimde gösterilen pozisyona ulaşana kadar. Öndeki omzunuzun alçak pozisyonunu koruyunuz. (Çekiş mesafesi kısalırken, omzun yukarı ya da geriye doğru rotasyon yapmasına izin verilmemelidir.) Yayı çeken kolunuzun dirseğini yukarıda tutunuz, bu yayı tam güçle çekerken sırt kaslarına ihtiyaç olduğu zaman onların harekete geçmesine yardımcı olacaktır.Dayanak noktası, elin çenenin üzerine yerleştiği ve kirişin yüze değdiği yerdir. İşaret parmağın çenenin karşısına yerleşmiş olması son derece önemlidir; baş parmağın avuç içine doğru bükülür, böylelikle boynun yanında yerleştirilebilir ve kiriş çeneye değer (mümkünse burun). Pozisyonlardaki herhangi bir farklılık yayın oka uygulayacağı gücü etkileyecektir.
5.DERS
NİŞAN ALMA VE KESİŞTİRME
NİŞAN ALMA
Okçuluk Nişan Alma
Yayı tamamen başlangıçtaki uygulamaları yaparak çektikten sonra yayın üstünde nişan almaya yarayan arpacığımızı hedefin tam ortasına getirmemiz gerekiyor. Burada emin olmamız gereken yayı tam çekmemiz arpacığı hedefin veya vurmak istediğimiz cismin tam ortasına getirerek yayın düz durduğuna emin olmamız gerekiyor. Atış esnasında olabildiğince kaslar gevşek bırakılmalıdır.


6.DERS KESİŞTİRME
Kesiştirme okun sağa sola kaçmasını önleyecek önemli bir unsurdur. Nişan alma pozisyonunda kiriş yay gövdesi üzerinde sabit bir noktaya getirilerek kirişin solundan arpacığa bakılır. Kiriş yay gövdesinde her atışta aynı nokta üzerine getirilmelidir.
 7.DERS
BIRAKIŞ VE SON TAŞIMA
Kirişin bırakılışı sıralamadaki en kritik adımdır. Eğer doğru yapılmazsa önceki bütün çabalar boşa gider. Oku doğru şekilde serbest bırakmak için, kirişi tutan parmaklarınız, kirişin parmakların üstünden kaymasına izin vermelidir. Her üç parmakta aynı anda serbest bırakmalıdır. Bu kirişin parmaklardan en az sapmasıyla çıkmasına sebep olacaktır. Bırakma doğru yapıldığında, sırt kasları kolu geriye doğru çekerken el geriye doğru hareket etmelidir ve parmaklar boynun yanında rahat pozisyona gelmelidir. Eğer parmak kasları kirişi bırakmak için bükülürse, el dayanak noktasının yaklaşık 5 cm gerisine, rahat pozisyona gelecektir.
Hareketi sonuna kadar yapmak yayı tutan kolun pozisyonunu, ok hedefe isabet edene kadar korumaktır. Ok serbest kalana kadar yayın herhangi bir hareketi oku hareket ettirecektir. Yayı çeken el ok bırakıldıktan sonra geriye doğru çekilirken, kafanın ve vücudun pozisyonu sabit kalmalıdır.Okun bırakılmasından sonra, yayı tutan elin düşürülmesi önemlidir, yayı tutan elin bırakıştan sonra düşmeye başlaması bazı okların hedef üstünde aşağı düşmesine sebep olur. Oku bırakıştan hemen sonra okun nereye gittiğini görmek için kafayı hareket ettirmek yayı tutan elin yanlara hareket etmesine sebep olabilir.
DERS
TEST YARIŞMASI VE SERTİFA DAĞITIMI
Temel eğitim kursunu tamamlayan sporcuların kurs içerisinde kazanımlarını görmeleri için test yarışması hazırlanmış ve bu yarışmayı başarı ile geçenlere verilmek üzere sertifika düzenlenmiştir. Test yarışması 18 m mesafeden 80 cm lik hedef kağıdına puan atışı şeklinde yapılır. Alacağınız eğitim ve sertifika ile kulüp lisansı çıkarmaya, bu lisansla da sporcu olarak yarışmalara katılmaya hak kazanabilirsiniz.
Isınma
Diğer bütün branşlarda olduğu gibi okçulukta da yayı germe ve atıştan önce mutlaka ısınmak gerekir. Sporcunun yayı çekerken ve atış sırasında çalışan kas gruplarına yönelik hareketlere ağırlık verilmelidir. Vücudu en iyi şekilde hazırlayabilmek için aşağıdaki hareketler yapılmalıdır.
A- Başı sağa,sola,öne ve geriye çalıştır.
B- Kolları öne yere paralel olarak uzat, parmak uçlarında yükselerek yanlara doğru çek.
C- Tek ve iki omuzu ayrı ayrı dairesel olarak çalıştır.
D- Kollar yanda yere paralel kollara küçük küçük daireler çizdir.
E- Ayni pozisyonda kollara omuzdan öne geriye hareket ettir.(kürek kemikleri açılıp kapanacak)
F- Kollar yanda avuç içleri yanlara bakacak şekilde parmakları yukarıya kaldır ve kollarını dışa doğru uzatmaya çalış.
G- Tek ayak üstünde kalarak diğer ayağını arkadan elinle tut ve bekle, diğer ayakla da uygula
H- Kolları yana paralel aç kollarla beraber vücudu öne esnet tekrar normal pozisyonunu al ve bunu tekrarla.
I – Eller yukarıda kilitli kollar gergin ayak parmak uçlarında yüksel vücudu sağa sola esnet.
J – Duvara bir metre mesafeden kollar yardımı ile itip tekrar duvara düşme hareketi
K- Elleri çene altında tutup belirli bir süre çekip burakma
L- Kolları normal pozisyonda yukarı kaldırım indirme.
Temel Eğitim
Yeni başlayan bir okçuya neler verilmelidir bunu iyi bilmek gerekir. Sporcu eğitime başladığı günden atışa geçinceye kadar bazı kademelerden geçecektir. Bu kademelerde antrenörün sporcuyu çok iyi izlemesi ve neler yapıp neler yapamadığını bilmelidir.
Yine sporculara anlatılan bölümler karmaşık değil herkesin anlayabileceği biçimde olmalıdır. Eğer grup çalışması yapılıyorsa bütün sporcuları antrenör görebileceği şekilde yerleştirmelidir. Ogün yapılacak çalışmanın ne olduğunu sporculara açıklayın. Göstereceğiniz konuyu basamaklamalı olarak gösterin. Her zaman basitten zora ilkesi içinde uygulamalarınızı sürdürün. Mümkün olduğu kadar yabancı deyim kullanmayın kullanmak gerektiğinde de bunu açıklayın. Öğrenim kademelerinde bir önceki uygulanan bölüm tamamen öğrenildikten sonra diğerine geçin.
Bu işe yeni başlayacak kişide antrenörün bazı gözlemlemeler de bulunması gerekir. Öğretim basamaklarına geçmeden önce sporcuyu marfolojik yapı olarak bir testten geçirmek gerekir.
1- Göz Testi: Sağ göz dominant olmalıdır. Şu anda elimizde solak yay olmadığı için solaklarla çalışmamak gerekir, ancak bu tür sporcularda yani sol gözü dominant çıkanlarda kullandığı el ve kolu sağ ise çalışma yapabilir.
2- Kol Yapısı: Sporcu adayın kolu yapısal olarak düz olmalıdır. Yukarıya veya içeriye doğru eğimli olmamalıdır. Bu tür sporcuları seçersek ileride büyük problemler karşımıza çıkabilir.
3- Vücut Yapısı: Hareket kabiliyetini engelleyecek kadar kilolu olmamalıdır. Yine bunun tersi olarak da çok zayıf bir vücut yapısı olmamalıdır. Boy olarak da sporcu incelenmeli ve çok kısa boylu sporcular kollarıyla orantılı olacağından tercih edilmemelidir.
4- Omuz: Sporcunun omuzlarında doğuştan bir bozukluk olmamasına dikkat edilmelidir.
5- Elin çeneye değme noktası okçuluk bölümlerinde önemli bir basamaklamarı teşkil ettiği için sporcu adayında çenesinin çok şişman olmamalıdır, ayrıca kirişin burun çene ve ağızda değme noktasını kontrol edebilmek içinde çenenin fazla uzun olmaması gerekir.
Lastikle Çalışma
Sporcuyla ilk yapacağımız çalışma lastikle olmalıdır. Duruşu da lastikle kavratmanın önemi çok büyüktür. Lastiği iki elimizle yukarıda tutup sol kolumuz yana yere paralel açılacak, sağ elimizi de çenenin altına gelecek şekilde yukarıdan aşağıya indirme çalışması yaparız. Bu çalışmayı yaparken omuzlarımızın yükselmemesine dikkat etmeliyiz, hareket kolların hareketiyle olmalı ve sırt kaslarıyla çekiş yapılmalıdır. Bu hareketi çok sayıda yaptırmalıyız. Sporcu omuzları kalkmadan kollarını kaldırmayı ve lastiği çekerken de sırt kaslarıyla çekmesini bu çalışmayı öğrenmelidir. Bu hareket çok iyi yapılmadıktan sonra yayla çalışmaya geçilmemelidir. Bırakış çalışması da önce lastikle çalışılmalıdır. Bırakışı yaparken sırt kaslarının çalışması çok iyi olmalıdır. Bırakış bölümünde daha açıklamalı bilgi verilmiştir. Bu çalışma önceden lastikle uygulanmalıdır. Yeni başlayan okçuya öğretilecek bölümler sırası ile şöyledir;
Duruş: Ayaklar omuz genişliğinde açık,  vücut ağırlığı dengeli bir şekilde 2 ayak üzerine dağılmış olmalıdır. Gövde dik karın içeride kalça vücudun pozisyonuna göre çok az dışarıdadır. Gövdenin konumu genellikle bayanlarda yapısal olarak böyledir. İki türlü duruş vardır,
a- Kapalı duruş.
b- Açık duruş.
İdeal Form: Okçuya öncelikle malzeme kullanmadan duruş pozisyonunda kollarını yana yere paralel açtırırız, sol kol normal pozisyonunda kalarak sağ kolu bizim yardımımızla çene altına (dirsek yukarıda) yerleştiririz. Okçuya burada bakacağımız ve ona kavratacağımız konu onun bir çizgi içine girmesidir. Yani sol el iki omuz ve sağ elin dirseği aynı çizgi üzerinde olmalıdır. Temel duruş pozisyonunda gövdede bir değişiklik yapmazsanız bunu sağlayamazsınız. Şekilde görüldüğü gibi açılı bir duruş elde edersiniz. Buda kişinin normal duruşudur. Parmaklar rahat olmalı işaret parmağı ile orta parmak arasında parmakların oka basınç uygulamayacağı kadar açıklık bırakılır. Kirişi çeken elin bilekten içe dönmemesine dikkat etmelidir. Bu şekilde dönme olduğunda parmaklarda dengesiz yüklenme meydana gelmektedir. İşaret parmağı yükün önemli bölümünü çekerken diğer parmaklar dışa açıldığından pasif kalmaktadır.
Çekiş Kolu: Çekiş kolu çekiş eli ile bağlantılı olarak çalışır. Kolda dikkat edeceğimiz önemli nokta kolun rahatlığıdır. Kol adaleleri aşırı şekilde kasılmamalı yükü sırt ve omuz adelelerine yüklenmelidir. Ancak koldaki rahatlığı bu şekilde sağlayabiliriz. Yine burada dirseğin konumu da önemlidir. Çekiş kolunun dirseği hiçbirzaman normalden aşağıda olmamalıdır. Yukarıda olan dirsek önemli problem yaratmasa da ileride başka hataları beraberinde getirebileceğinden yine kontrol altına alınıp normal konumunda olmasına dikkat edilmelidir. Çekiş kolunu çekiş ve elin çene altında yerleşmesi bölümlerinde tekrar inceleyeceğiz.
Çekiş: Çekiş omuz ve sırt adalelerini ağırlıklı olarak kullanarak gerçekleştirilmelidir. 2 türlüdür;
a- Tek Zamanlı: Kirişi bir defada çene altına getirmektir. (Yeni başlayan sporcularda bu kullanılmalıdır).
El çene altında deyme noktasına geldiğinde çekiş durmaz çok küçük olarak devam eder. Okçulukta çok önemli bir bölümü oluşturan bir bölüm de sporcularda dikkat edilecek hususlar şunlardır.
1- Kiriş her zaman ayni  yere gelmelidir.
2- Kirişin çene, burun ve ağza baskısı çok olmayacağı gibi her çekişte aynı olmalıdır.
3- Kiriş göğüse deyip değmediği kontrol edilmeli göğüslük kullanılmalıdır.
4- Dirsek yüksek veya alçak olmalıdır. Bazı sporcuların çene yapıları fiziksel yapı olarak yukarıya doğru kavislidir. Bu çene yapısında elini yerleştirmekte zorluk çeker. Yine bu sporcularda elinin orta bölümünü de çenesine deydirmek isteyeceğinden dirsek yükselecektir. Dirsek yükselince de alt parmakla çekişi azalacak işaret parmağı ile ağırlıklı çekecektir. Bu yapıdaki sporcularda değme (kontrol noktası olarak) çenenin sadece ön bölümü kullanılmalıdır. Bu daha ziyade çenenin yanına çeken sporcularda gözlenebilir.
5- Başın pozisyonu dik olmalı geriye doğru bükülmemelidir.
6- Başı atış eline doğru yatırmamalı dişler sıkılı olmalıdır. Yeni başlayanlarda kirişi çekerken dişler sıkılı elini çene altına yerleştirirken açtığı görülür.
7- Yay dik olmalı sağa sola yatık olmamalı
8- Ön kolda baskı olmamalı çekiş sırt ve omuz kaslarıyla yapılmalı
9- Başını çekerken kirişe doğru uzatmamalı.
Nişan Alma: Kiriş çene burun ve ağza geldiği anda sporcunun kirişi yay penceresi ile kesiştirmesini isteriz. Sporcu bunu tamamen kavradıktan sonra hedefe nişan almasını göstermeliyiz. Genelde kiriş çekimi tamamlandığında nişangah hedefin üzerinde olmalıdır. Nişangâhın arpacık dediğimiz bölümü hedefin ortasına getirilmelidir.
Bırakış: Okçulukta bırakış en önemli bölümlerden birini oluşturur. Atış sırasında tetik vazifesi gören herhangi bir araç kullanılmadığı için bu görevi her defasında atış elinin parmaklarının yapması gerekmektedir. Atış tek bir atış olmadığı için yapılacak bırakışlarında birbirinin aynı (hareketin tekrarı) olması gerekir. Bunun için bırakış mümkün olduğu kadar hızlı ve sade olmalıdır. Sporcu parmaklarını açmamalı kiriş parmakları yumuşak bir şekilde açmalıdır. Hareket hiçbir zaman el bileğinden yapılmamalı kol dirsekten blok olarak sırt kaslarının yardımıyla çekilip bırakış yapılmalıdır. El çene altında da değme noktasına geldiğinde çekişin sırt kaslarıyla çok yavaş devam ettiğini daha önce söylemiştir. Bu konum maksimum noktaya geldiğinde hızlı çabuk bir şekilde kirişin elden kurtulmasıyla bırakış eli kürek kemikleri kapanınca doğru olarak duracaktır. Bu nedenle bırakış kısa olmaktadır. Bırakışı sporcuya çok iyi ve doğru göstermeliyiz.
Son Taşıma (Atıştan sonraki konum): Yay kolunun daha öncede çok sağlam olması gerektiğini söylemiştik, atıştan sonrada bu kol sağlamlığını koruyacak aşağıya düşmeyecektir. Son taşımada, ok yayı terk ederken yayın hareketi  çok fazladır yayı tutarsak ilave hareket vermiş oluruz. Burada antrenörün izlemesi gereken konular şunlardır;
a- Yay kolu atıştan sonra sağda mı solda mı yukarıda mı aşağıda mı yoksa normal konumunda mı. Yay kolu aşağıya düşüyorsa genelde sporcunun sol kolu zayıftır.
b- Yayı tutan el atıştan sonra rahat mı kasılmış mı yayı tutuyor mu. Burada elin ve parmakların çok yumuşak olması gerekmektedir.





16 Aralık 2015 Çarşamba

İnci: Denizden Gelen Mücevher Sergisi




Salvador Dali tasarımı broş
Salvador Dali 1941-70 yılları arasında 39 parça takı tasarlamıştı. Dali bu takıların yapımını önce Carlos Alemany'ye verdi. Daha sonra bir başka dostu olan Henrik Kaston'dan, bu parça dahil özel sanatsal takılar yapmayı sürdürmesini istedi. Kültür incisi ve yakuttan yapılmış olan bu dudak biçimli broşun aktris Mae West'ten esinlendiği söylenir. New York, 1970.
-
Brooch by Salvador Dali
Between 1941 and 1970, Salvador Dali designed 39 pieces of fine jewellery. Dali first commissioned Carlos Alemany to realize them. Later, Dali called on another friend, Henryk Kaston, to continue creating these jewels, which are special pieces of art including this piece. Thelips made of cultivated pearls and rubies are said to be inspired by the actress Mae West. New York, 1970. 

--

Buğday başaklı taç
Buğday başakları minik doğal incilerle kaplanmıştır. Bu tür taçlar İmparator Napolyon döneminde ortaya çıkmıştır. 
Britanya, 1850 civarı. 
-
Ears of wheat pearl tiara
The ears are covered with tiny natural seed pearls. Such tiaras appeared under the reign of Emperor Napoleon. 
British, circa 1850. 
--
--
--
--
--